İstikamet başka bir şey…

Sözlükte “doğru, düzgün, dengeli, sabit ve kararlı olma” gibi anlamlara gelen kavm kökünden masdar olan istikāmet; “doğruluk, dürüstlük, adalet, itidal, itaat, sadakat ve dürüstçe yaşama” mânalarında kullanılmaktadır. Unutma ve aklında tut! Yolcu değişir, yol değişir ama istikamet değişmez. Ne yolcuya bakıp yol tanınabilir, Ne de yola bakıp yolcu tanınabilir. Kimi zaman yolcu doğru bir insandır ama yürüdüğü ve içinde…

“Ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz için hayatı tükenmez bir kuyu olarak düşünmeye başlarız,” Paul Bowles/1949

Ve düşündüğümüz gibi yaşarız… Bir yerde okumuştum; ‘En yoğun takıntılarının peşinden acımasızca git!’ diye yazıyordu ve şöyle devam ediyordu; “Yazarlar deneyimlerini, hayatlarını, duygularını, komplekslerini, hayallerini, acılarını başkalarının anlaması adına kelimelere çevirir. Dünya, her bir insanda farklı görünür çünkü hepimiz kendi filtremiz aracılığıyla dünya görüşümüze kilitlenmişizdir. İnsan olarak, türümüzün potansiyeline göre yaşayabilmemiz, içgüdüsel ve varoluşsal sınırlamaların…

Sonra içindeki o ses dedi ki; “arzu ettiklerin uğruna bütün nimetleri kaybetmek mi yoksa arzu ettiklerini bırakıp bütün nimetlerle olmak mı istersin?”

O sırada aklına bir şey geldi ve düşündü ki; “Bu sözler, dünya ve ahiret hayatını ne kadar da çok anımsatıyor.. Dünya hayatının nimetleri çok cazip, tatlı, lezzetli, keyif veriyor ve dinlemek, izlemek, giyinmek, yemek vs. insan istemeden duramıyor ama ne kadar dünya hayatının nimetlerinden faydalanmaya odaklanırsa bir o kadar da ahiret hayatına hazırlanmaktan ve onu…

İkisi bir arada olamayacak bir şey vardır ki o da; Doğru ve Yanlış

Güney yönünde ilerlerken Kuzey yönüne gidemezsiniz, Çöldeyken aynı zamanda karların içinde olamazsınız, Yanlış bir hayatın içindeyken doğru bir hayat yaşayamazsınız çünkü yanlış alışkanlığınız doğru olan alışkanlığınızı da bertaraf eder. Pisliğin içindeyken temiz kalamazsınız, Gürültü içindeyken sessizlik içinde olamazsınız, Özellikle Allah’ın hakkı öncelikliyken(yani emir ve yasaklara itaat etmezken) bir de bunun yanı sıra yaratılanların hakkına riayet…

Bazı şeyler zincirle birbiriyle bağlantılıdır.

İhtiras(hırs), şeytanların sultanıdır. Peki ne demek İhtiras(hırs)? İnsanın dünya hayatına dair aşırı güçlü istek ve tutku anlamındadır.  Bunlar gâfil (yani sadece dünya hayatını yaşayan)insanları asıl maksadından(ölümden sonraki ahiret hayatına hazırlanmadan) ve insanlık haysiyetinden uzaklaştıran mühim imtihanlardır. Bu tür imtihanlar karşısında sabredememek ve nefse yenik düşmek; geçici zevkler ve fânî menfaatler uğruna ebedî bir hayatı elîm…

Allah’a karşı her konuda hüsn-i zanda bulunulmalı..

Allahü Teala hüsn-i zanda bulunulmaya yegane layık olandır. Tâbiîn devrinin yüksek âlimlerinden ve velilerin büyüklerinden, Oniki imâmın yedincisi olan Musa Kazım’dan sırrı mukaddes kılınsın, istifâde eden âlimlerden Şakîk-i Belhî sırrı mukaddes kılınsın şöyle anlatıyor: “Hacca gidiyordum. Fâriziyye’ye vardım, orada güzel yüzlü, buğday benizli, yün elbiseli, başı sarıklı ve ayağında nalını bulunan bir genç gördüm. İnsanlardan…

O zaman Ali el-Harîrî, o kişiye baktı ve dedi ki; “Kişi dâimâ hüsn-i zanda bulunmalıdır.”

Şam’da yetişen büyük velilerden olan Ali el-Hariri sırrı mukaddes kılınsın bir gün büyük  âlimlerden olan Takıyyüddîn bin Salâh ile bir yerde bir araya geldiler. Ali el-Harîrî; “Misafirimize bir şey ikrâm etmemiz îcâb eder.” dedi. O anda oradan bir koyun sürüsü geçmeye başladı. Talebelerinden birine; “Git, yüz dirhem kıymetinde olan şu vasıftaki koyunu al getir!” buyurdu….

“Oraya Cennet çeşmelerinden su akıtacağız…” Alâeddîn-i Sâbir sırrı mukaddes kılınsın

(Pakistan/Kalyar) Hindistan evliyasının büyüklerinden olup sırrı mukaddes kılınsın Gavs-ül-a’zam Abdülkâdir-i Geylani’nin torunu olan Alâeddîn-i Sâbir’in sırrı mukaddes kılınsın vefâtından sonra talebeleri ve kendisini sevenler her sene vefâtının sene-i devriyyesinde kabri yanında toplanırlar, mübârek ruhuna okurlar büyüklüğünü, kerâmetlerini, kıymetli sözlerini anlatarak eski günlerini yâd ederlerdi. Böylece yeni tanıyanların muhabbetleri artardı. Bu sâyede her sene Alâeddîn Sâbir’in türbesi…

Hz. Musa’nın aleyhisselam elindeki asa’yı yaratan, her şeyi bilen ve gören, Peygamberi ile konuşmak için “Nedir o sağ elindeki ey Mûsâ?” diye soran Allah Azze ve Celle’nin şanı çok yücedir. Çünkü O’, merhametlilerin en merhametlisidir.

Bir çok insan, kibir veya egosundan ötürü kendilerinden aşağı, zayıf veya sınıfsal olarak değerlendirdikleri bazı insanlarla konuşmaya tenezzül etmezler, lüzum görmezler yada muhatap olmazlar, bazıları ise sadece kendisi konuşsun ister, karşısındakine konuşma zamanı tanımaz. Yaşam içerisinde bunu çok fazla görmekteyiz. Yaratılan insan aslında çok acizdir. İnsanın yapamayacağı yani güç yetiremeyeceği bir çok şeyi Cenab-ı hak…